Bilim Dışındaki İnsanlara Bilimi Anlatmanın ve Araştırmayı Teşvik Etmenin Yolları
Günümüzde en karmaşık olan ve olmayan birçok konunun çoğu bilim içermektedir. Derin ideolojik uçurumlar bazı tartışmaları gölgelese de gerçek şu ki çoğu ülkenin halkının geniş kesimleri bilim insanı olarak eğitilmiyor. Bu nedenle, bilim adamlarının halka yani bilim dışındaki insanlara zor ya da bilimsel konuları açıklamaya çalıştıklarında onlar ya kendi anlayışlarına göre konuyu yanlış bir şekilde basitleştirebiliyor ya da doğruları yanlı bir biçimde istedikleri gibi varsayabiliyorlar veya en sevdikleri kişinin inandıklarına inanarak konuyu kavrayabiliyorlar. Bu da ortaya bir karmaşa çıkarıyor. Ancak böyle bir durumun bilim insanlarını halkla ilişki kurmaktan caydırmaması gerekiyor.
Bilim adamları olarak karşılaştığımız en zor şeylerden biri, çalışmalarımızı farklı kesimlerden arkadaşlarımıza ve ailemize, onları şaşırtmadan ve sıkmadan anlatmaktır. Hepimiz yaptığımız işi severiz ve araştırmamız hakkında saatlerce konuşabiliriz. Ancak, hücrenin temel biyolojisini keşfetmenin toplum için neden önemli olduğunu bilim dışı insanlara açıklamaya çalıştığınızda, kişiler her zaman konuyu hemen anlamayabilir. Popüler bir konuyu araştırıyorsanız, mesela kanser veya diyabet gibi bilindik kelimeleri kullanabiliyorsanız işiniz oldukça kolaydır. Ancak karşı tarafa “erken Drosophila embriyosunun aktin dinamikleri” hakkında aynı derecede ilginç olduğu açıklamayı yapmak her zaman sorunsuz gitmez ve oldukça anlatıcıyı da dinleyiciyi de yorabilir.
Bilim camiası dışındaki kişiler ile bilimsel bir iletişim kurabilmek için aşağıdaki tavsiyeleri göz önünde bulundurmanızı tavsiye ediyoruz.
1. Kitlenizi tanıyın.
Birçok bilim insanı, bir bilim konferansında verdikleri mesajın aynısını bir konuşma kulübünde veya bilimsel bir kongrede çalışan organizasyon ekibine tıpkısının aynısı olarak iletmekten suçludur. Çünkü öncelikle yapmanız gereken şey kitlenizi araştırmanız gerektiği ve onları anlamanız gerektiğidir. Konuyu özetlemek gerekirse, Yale’de bir iklim iletişim uzmanı olan Anthony Leiserowitz “İzleyicinizi bilmemek, ışıklar kapalıyken dart tahtasına dart atmak gibidir” demiştir.
Çalışmanızı her gruba/kişiye hitap edecek biçimde tanıtmak önemlidir. Örneğin, geniş bir bilim geçmişine sahip iki yüksek lisans derecesine sahip annemle konuşurken söylediğim şeyleri bir grup ilkokul çocuğuna söylememem gerekir. Çocuklara karmaşık bilimi anlatırken, resimlerin yanı sıra iyi düşünülmüş aksesuarlar veya oyuncaklar kullanmak yardımcı olabilir. Araştırmamı çocuklara açıklayacak olsaydım, onlara mikroskop resimlerimi gösterir ve resimlerdeki şekillere ve orada olan önemli şeylere dikkat çekerdim, böylece söylediklerimi görselleştirebilirlerdi. Anneme karmaşık bilimi anlatırken ise temel biyoloji terimlerini bildiği için “fosfolipid çift katman” gibi bir bilimsel jargonu kullanabilirim. Ancak MTOC gibi alanıma özel jargon kullanmamaya dikkat etmeliyim. Her senaryoda, hedef kitlenizin ne söylediğinizi tam olarak anladığından emin olmak önemlidir. Seyircinin bir soru sorması harika bir işarettir. Bu, söylediklerinizi gerçekten anladıkları ve umursadıkları anlamına gelir.
2. Jargon kullanmayın.
Bilim adamları “önyargı (bias)”, “olumlu eğilim” ve “pdf (probability density function)” gibi terimleri kolayca etrafa saçarlar. Çoğu bilim insanı “olasılık yoğunluğu işlevini” “pdf” olarak söylerken, bahse girerim halkın çoğunun düşündüğü ilk şey bir dosya biçimi olan pdf’tir. Richard Sommerville ve Susan Hassol, Physics Today makalesinde dikkatli olunması gereken diğer jargon bilim terimlerinin güzel bir tablosunu sunmuştur.
İşinize gelince, kimse konunuzu sizin kadar iyi bilemez. Araştırmanızı açıklarken ne kadar bildiğinizin farkında olmanız ve temel bilgilerle başlamanız önemlidir. Diğer bilim adamları, genel alanı anlasalar bile araştırmanıza tamamen yabancı olabilirler. Araştırmanızı basit tutmak için her ayrıntıyı değil, ana fikri açıklamaya çalışın. Örneğin, sentrozomun hücre bölünmesinde ve diğer gerekli hücresel işlevlerde oynadığı karmaşık rolün ayrıntılarına girmek yerine, hücrenin mikrotübül düzenleme merkezi (MTOC) olduğunu söyleyebilirim. Bu, açıklamayı kısa tutarken işlevini genel olarak tanımlar. Çok fazla ayrıntıya girdiğinizde konuyu fazla karmaşık hale getirebilirsiniz ve dinleyici erkenden kaybolabilir. Bu nedenle, söz konusu olduğunda, araştırmanızı ne kadar basit hale getirirseniz o kadar iyi olur.
3. Konuya gelin.
Bilim adamları olarak, nihai sonuçları vermeden önce bir ton ayrıntıyı ve arka plan bilgisini açıklamak için eğitilmişizdir. Bu, lisansüstü öğrencilerinin tezlerini ve makalelerini yazmak için nasıl eğitildiklerinin doğası gereği oluşan bir durumdur. Bilim adamlarının konferanslarda sunum yapma şekli (ve kuralı) budur. Halk veya politika yapıcılar için bu yaklaşımın temelde tersine çevrilmesi gerekmektedir. Kilit noktaların veya bulguların çok erken karşı tarafa anlatılması gerekir ve bu bilgilerin kısa/özet olması gerekir (bir asansörde tanımadığınız bir kişi ile konuşma yaptığınızı düşünün). Bilimsel dünyanızda bilim insanı arkadaşlarınız ile konuşurken öncelikle bilimsel geçmişten, daha sonra buna dayanak olan bilgilerden ve en son da sonuçlarınızdan ve önerilerinizden bahsedersiniz. Oysa ki bilimsel bir gerçeği veya bulguyu halka konuştuğunuzda ilk olarak sonucu veya elde edilen şeyi ve bunun ardından bunun ne işe yaradığı, neye iyi geleceği çarpıcı bir biçimde ele alınmalıdır. En son olarak da bazı bilimsel dayanaklar veya detaylar kısaca verilebilir.
4. Analojiler ve metaforlar kullanın.
Gerçek hayatla benzetmelerin işinize yarayacağını düşünüyorum. Mükemmel olmasa da şu konuşmalar güzel bir örnek olabilir: “hava senin ruh halindir, iklim ise senin kişiliğindir” veya “havayı sevmiyorsan birkaç saat bekle, iklimi sevmiyorsan hareket et”. Bunları dediğinizde havayı iklimden ayırmanın bir yolu olarak insanlar arasında yankı bulacağından emin olabilirsiniz. Ayrıca, birileri bugünün hava durumuna göre iklim değişikliği hakkında bir açıklama yaptığında kulağa ne kadar saçma geldiğini anlamalarına da yardımcı olacaktır.
Analojiler, işinizi basitleştirmeye veya daha ilişkilendirilebilir hale getirmeye çalışırken çok faydalı olabilir. Örneğin, bir araştırmacı ökaryotik hücrelerde proteoliz yoluyla hedeflenen proteinleri bozan bir kompleks olan proteazomu inceliyor. Laboratuvarlarında kullandıkları yaygın bir benzetme, “çöp tenekesi gibi davranan” proteazomdur. Kompleks, bir kapak ve bir taban dahil olmak üzere birkaç parçadan oluşur ve hedef proteinler (çöp), yalnızca kapak açıkken tabana (çöp kutusu) girebilir.
Başka bir örnek olarak, Drosophila embriyosunun bir tüp diş macununa benzediği analojisini verebiliriz. Erken Drosophila embriyosunun içi jel benzeri bir kıvama sahiptir ve artan sayıda bölünen çekirdek içerir. Bu çekirdeklerin uygun desenleme için embriyoyu genişletmesi ve doldurması zorunludur. Embriyo, içindeki içeriğin (çekirdeklerin) embriyonun uçlarına ulaşması için büzülmeli ve sıkılmalıdır, tıpkı bir diş macunu tüpünü sıkmaya benzer şekilde, içindeki içeriğin (diş macununun) tüpün ucuna ulaşmasına benzer. Bu açıklamalar, siz karmaşık konuları anlatırken dinleyicinin zihninde bir resim oluşturmasını sağlar ve hatırlanması kolay bir şey haline gelir. Doğru kullanıldığında analojiler, çalışmanızın diğerlerinden öne çıkmasına yardımcı olan güçlü araçlar olabilir.
5. Üç önemli nokta (anahtar kelimeler) kuralı.
Araştırmalar, üç kilit noktanın izleyiciler üzerinde etkili olduğunu göstermeye devam etmektedir. Bunun bilim insanları için zor göründüğünü sık sık fark ediyorum (unutmayın ki ben de bir bilim insanıyım) çünkü onlar tüm hikayeyi ve her ayrıntıyı anlatmak istemeye oldukça eğilimlidirler. Bu onların bir huyudur zaten. Bilim adamlarının mesajlarını akılda kalıcı olacak, anlamlı olacak ve de minimum seviyede detay içerecek bir biçimde karşı tarafa aktarabilmesi için çok çalışması gerekiyor. Hatta bunlar, American Association for the Advancement of Science’ın (AAAS) bilim iletişimi atölyelerinde önerdiği “Mesajlaşmanın Üç M’si” olarak yer almaktadır.
Alzheimer veya Zika virüsü gibi popüler bir konu üzerinde çalışıyorsanız, otomatik olarak çoğu kişinin bildiği basit anahtar kelimelere sahip olursunuz. Anahtar kelimelerle bir sohbete öncülük ettiğinizde, insanlar bu konu hakkında temel bir anlayışa sahip olabileceğinden bağımlı olacaktır. İnsanlar ne yaptığınız hakkında bir fikre sahip olduğunda, onu daha spesifik hale getirmek için genişletebilirsiniz ve yaptığınızdan emin olun, çünkü bir konunun nasıl birçok farklı şekilde çalışılabileceğini gösterir, benzersizliğinizi ve araştırma çeşitliliğinizi gösterir. Son olarak, insanlar konuşmanızı tekrar düşündüklerinde, genellikle onlara söylediklerinizin temellerini, özellikle de bu anahtar kelimeleri hatırlayacaklardır.
6. Uzman sizsiniz.
Çoğu zaman bilim insanları medyayla konuşmak durumunda kalırlar (çünkü bilimsel çalışmalarını halka duyurmak ve güzel haberleri paylaşmak gerekiyor) ve çoğu kişi için bu maalesef rahatsız edici bir durumdur. Böyle bir durumla karşı karşıya gelirseniz hatırlamanız gereken kilit noktalar şunlardır:
(a) Uzman olduğunuz için kendinize güvenin.
(b) Soru sorulduysa ve eğer cevabı bilmiyorsanız sadece bilmiyorum deyin ve spekülasyon yapmayın veya esnetmeyin.
(c) Ne istediğinizi düşünün. Günler, aylar veya yıllar sonra bunu kendiniz için bir filtre olarak kullanabilirsiniz.
7. Sosyal medyayı verimli kullanın.
Sosyal medya yanıltıcı olabilir, ancak çok yüksek gürültü/sinyal oranı, muhalif düşünceler (uzman olsun ya da olmasın), mesajlaşma ve zaman yönetimi konusundaki sınırlamalarla başa çıkabildiğiniz sürece bilim iletişimi için iyi bir mekandır. Özellikle bir bilim insanının sosyal medyadan çekindiğini söylediğini duyduğumuzda şaşırmalıyız. Politika yapıcıların, medyanın ve diğer bilim adamlarının ve de neredeyse tüm bilim dışı insanın takip ettiği ve içinde var olmaya çabaladığı önemli bir mecradır sosyal medya. Bu nedenle iletişim kitlenizi yaratarak uygun sosyal medya paylaşımları ile ciddi bir kitleye kolayca erişebilirsiniz.
Daha geniş katılım bir lüks değildir, bilimsel araştırmayı anlamak ve desteklemek istiyorsak kesinlikle gereklidir. Halk yayınlanmış araştırma makalelerini okumuyor ve medyanın genellikle bunları anlamlandırmak için yardıma ihtiyacı var. Araştırmanızın etkisini en üst düzeye çıkarmak istiyorsanız, onu geniş bir şekilde paylaşmanız ve anlaşılır hale getirmeniz gerekir.